Makalelerimiz

Menfi Tespit – Kambiyo Senetlerinden Kaynaklanan

Menfi Tespit – Kambiyo Senetlerinden Kaynaklanan

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
16. HUKUK DAİRESİ

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I

DOSYA NO: 2019/2603 Esas
KARAR NO : 2019/2482 Karar
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 1. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 30/04/2019
NUMARASI : 2019/215 E., 2019/419 K.
DAVANIN KONUSU: Menfi Tespit (Kambiyo Senetlerinden Kaynaklanan)
KARAR TARİHİ: 15/11/2019
İstinaf incelemesi üzerine Dairemize gelen dosya incelendi;

GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:

İLK DERECE MAHKEMESİNE AÇILAN DAVADA A-)Açılan dava ve iddia :Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; meşru hamili oldukları, … A.Ş. Aziziye Şubesi muhattaplı, keşidecisi … San. Ve Tic. Ltd. Şti. olan, lehtarı …San. Ve Tic. A.Ş. olan, Konya – 31.01.2019 ve 10.000,00 TL miktarlı … seri nolu çek ile Konya – 28.02.2019 ve 10.000,00 TL miktarlı ve … seri nolu 2 adet çekin kargoda kendilerine gönderildiği esnada kaybolduğunu, bu şekilde rıza dışı elden çıkmış olmaları nedeniyle Bakırköy 5. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2018/1010 Esas sayılı dosyası üzerinden çek iptali davası açtıklarını, işbu dava devam ederken çeklerin bankaya ibrazı üzerine mahkemece 1 aylık süre içerisinde çek istirdatı davası açılmak üzere kendilerine süre verildiğini, ancak bu arada çeklerin İstanbul …. İcra Müdürlüğü’nün … Esas ve 2019/10215 Esas sayılı dosyaları üzerinden icra takibine konu edildiğini, çeklerdeki imzanın kendilerine ait olmaması nedeniyle borçlu olmadıklarının tespiti ve rıza dışı elden çıkmış olmaları nedeniyle takibin iptalini, tedbiren öncelikle takibin durdurulmasını, bu talepleri kabul edilmedikleri takdirde icra veznesine giren paranın alacaklıya ödenmemesine karar verilmesini talep etmiştir.

B-) Cevap ve Karşı Talepler :Tensiben karar verilmiş olmakla davalının cevap dilekçesi sunma durumunun olmadığı görülmüştür.
C-)İlk Derece Mahkemesi Kararı :İlk derece mahkemesince; “06.12.2018 tarih ve 7155 sayılı kanunun 20. maddesi ile 6102 sayılı TTK’ya eklenen maddesinin “…konusu bir miktar paranın ödenmesi olan alacak … dava açılmadan önce arabulucuya başvurulmuş olması dava şartıdır.” şeklindeki hükmü ile konusu bir miktar paranın ödenmesi olan alacak davalarında, davadan önce dava şartı niteliğinde arabulucuya başvurmak şartı getirildiği, uygulamada, bu şartın menfi tespit davalarında uygulanıp uygulanmayacağı tartışılmakta ve bu kapsamda İstanbul BAM 14. HD. 22/03/2019 tarih ve 2019/521 Esas ve 2019/423 Karar sayılı kararı ile; ” Bu hukuki açıklamalar ışığında somut olaya dönüldüğünde;

Davacının iş bu davadaki talebi, menfi tespit istemine ilişkindir. TTK’nın 5/A maddesine göre, konusu bir miktar paranın ödenmesi olan alacak ve tazminat talepleri hakkında dava açılmadan önce arabulucuya başvurulmuş olması dava şartıdır. Davanın konusu (müddeabih), dava dilekçesindeki talep sonucu, yani neticei talep esas alınarak belirlenir.

Neticei talebin bir para alacağının tahsili veya tazminat olduğu durumlarda, arabulucuya başvuru yapılmış olması dava şartıdır.Menfi tespit davaları bu kapsamda değerlendirilemez. Çünkü, menfi tespit davalarında, bir miktar alacağın tahsili talebi yoktur. Yani, ticari dava niteliğindeki menfi tespit davalarının açılabilmesi için arabulucuya başvuru zorunluluğu bulunmamaktadır. İlk derece mahkemesinin karar gerekçesi bu nedenle usul ve yasaya aykırıdır.” şeklindeki gerekçesi ile menfi tespit davalarının arabuluculuk dava şartına tabi olmadığı yönünde karar verildiği, davacı vekilinin de bu karara dayanarak işbu davanın arabuluculuk dava şartına tabi olmadığını beyan ettiği,

ancak mahkemece yapılan değerlendirmede TTK m.5/a’da yer alan “…konusu bir miktar paranın ödenmesi olan alacak …” şeklindeki ibarenin menfi tespit davalarını da kapsadığı yönünde olduğu, hükümde “bir miktar paranın ödenmesi” değil de “bir miktar paranın tahsili” denmiş olsa idi arabuluculuk dava şartının menfi tespit davalarına da uygulanmaması gerekecek olduğu, oysaki hükümde yer verilen “bir miktar paranın ödenmesi” fiili ödememe halini de kapsadığından “paranın ödenmesi” ibaresinin

“paranın tahsili” olarak anlaşılmasının dil bilimi kuralları açısından da doğru olmadığı, bu manada konusu bir miktar paranın ödenmesi olan itirazın iptali davası ile konusu bir miktar paranın ödenmemesi olan menfi tespit davasının konusu aynı olduğu, nitekim

Yargıtay 19. HD. 16.06.2008 tarih 2008/4972 Esas ve 2008/6600 K. sayılı; “Karşı davacıların karşı davaya yönelik temyizine gelince, asıl davanın davacıları tarafından hesaplarından haksız yere kesinti yapıldığı gerekçesiyle alacağın tahsili için başlatılan icra takibine davalı banka itiraz etmiş ve takip durmuştur.

Bunun üzerine de davacılar itirazın iptali için İİK.’nun 67. maddesi hükmü uyarınca genel mahkemede itirazın iptali davası açmış olup, alacağın varlığı ve miktarı bu davada çözüme ulaştırılacaktır. Hal böyle olunca aynı alacak için karşı dava olarak menfi tespit davası açılmasında hukuki yarar bulunmamaktadır.

Hukuki yarar dava koşuludur. Mahkemece bu yön gözetilmeden karşı davada yazılı şekilde hüküm kurulması doğru görülmemiştir. ” şeklindeki kararı ile itirazın iptali davası ile menfi tespit davasının konusu ve taraflarının aynı olması nedeniyle itirazın iptali davası açılmış olduğu hallerde borçlunun ayrıca menfi tespit davası açmakta hukuki yararının olmadığı kabul edildiği, bunun da esasen menfi tespit davasının bir miktar paranın ödenmemesine yönelik olduğunu göstermekte olduğu, bu nedenle menfi tespit davasının konusunun bir alacağın ödenmesi olmadığı iddia edilemeyeceği, hal böyleyken itirazın iptali davasının dava şartı niteliğindeki arabuluculuğa tabi olduğunun kabul edilip menfi tespit davasının olmadığını söylemenin ciddi bir çelişki olacağı, açılmış olan bir

menfi tespit davasında, dava devam ederken para ödendiğinde m.72/6 gereği menfi tespit davasının kendiliğinden bir eda (alacak) davası olan istirdat davasına dönüştüğü, bu yönü ile de her menfi tespit davası, istirdat davasına dönüşme ihtimali olan “bir miktar paranın ödenmesine” yönelik bir alacak davası olduğu, bu açıklama ışığında mahkemece menfi tespit davalarının da dava şartı niteliğindeki arabuluculuğa tabi

olduğu kabul edildiği, iş bu davanın miktar ve değer itibariyle 6100 sayılı HMK m.316 v.d. maddelerindeki basit yargılama usulüne tabi olduğu ve bu davalarda aynı kanunun 320/1 maddesi kapsamında dosya üzerinden karar verilmesinin mümkün olması nedeniyle yapılan inceleme neticesinde zorunlu arabulucuya başvurulmadan işbu davanın açıldığı” gerekçesiyle davanın dava şartı yokluğundan usulden reddine karar verildiği görülmüştür.

İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ:Kararı davacı yan istinaf etmiş ve menfi tespit davalarının mahyeti itibari ile bir durumun tespitini, bir hakkın mevcut olmadığını veya yetkinin mevcut olmadığını veya bir belgenin sahteliğini ve hükümsüzlüğünü tespit eden davalar olması nedeni ile kanunda açıklanan alacak veya tazminat hükmü kurulan davalar olmadığını, ayrıca sahtelik iddiası gibi iddialarda zaten tarafların arabuluculukta çözüm bulma imkanının mahiyet gereği olmadığını , kararın kaldırılmasını talep ve istinaf etmiştir.

DELİLLERİN TARTIŞILMASI VE GEREKÇE :.Dava menfi tespit isteminden  ibarettir.01.01.2019 tarihinde yürürlüğe giren 6102 sayılı Kanun’un 5/A. maddesinde “dava şartı olarak arabuluculuk” başlığı ile; “Bu Kanun’un 4. maddesinde ve diğer kanunlarda belirtilen ticari davalarda konusu bir miktar paranın ödenmesi olan alacak ve tazminat talepleri hakkında dava açılmadan önce arabulucuya başvurulmuş olması dava şartıdır” şeklinde düzenleme yapılmıştır.

6325 sayılı Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kanunu’nun 18/A maddesi uyarınca, 2.fıkrası son cümlesine göre ise; “(1) İlgili kanunlarda arabulucuya başvurulmuş olması dava şartı olarak kabul edilmiş ise arabuluculuk sürecine aşağıdaki hükümler uygulanır.

(2) Davacı, arabuluculuk faaliyeti sonunda anlaşmaya varılamadığına ilişkin son tutanağın aslını veya arabulucu tarafından onaylanmış bir örneğini dava dilekçesine eklemek zorundadır. Bu zorunluluğa uyulmaması hâlinde mahkemece davacıya, son tutanağın bir haftalık kesin süre içinde mahkemeye sunulması gerektiği, aksi takdirde davanın usulden reddedileceği ihtarını içeren davetiye gönderilir.

İhtarın gereği yerine getirilmez ise dava dilekçesi karşı tarafa tebliğe çıkarılmaksızın davanın usulden reddine karar verilir. Arabulucuya başvurulmadan dava açıldığının anlaşılması hâlinde herhangi bir işlem yapılmaksızın davanın, dava şartı yokluğu sebebiyle usulden reddine karar verilir.”Kanun koyucu zorunlu arabuluculuğa tabi tuttuğu dava türlerini istem sonucuna göre sınırlamış ve istem sonucunun bir miktar alacağın ödenmesi ve tazminat olarak açıklamıştır.

Menfi tespit davası ise esasen bir eda davası değil ” tespit “ davasıdır. Dava devam ederken alacağın ödenmesi ve istirdata dönüşmesinde de durum değişmeyecektir.Zira istirdat istemi menfi tespit isteminin kabul edilmesine bağlıdır ve terditli bir talep olarak ileri sürülmektedir. Somut uyuşmazlık menfi tespit istemine ilişkin olup menfi tespit istemi; 6102 sayılı TTK 5/A maddesi gereğince arabuluculuğa tabi değildir ve somut uyuşmazlıkta davacı tarafın arabulucuya başvuru zorunluluğu bulunmamaktadır. Açıklanan nedenle davacı vekilinin istinaf isteminin kabulü ile HMK’nin 353/(1).a. 4 ve 6. maddesi uyarınca kararın kaldırılmasına karar vermek gerekmiştir.

H Ü K Ü M :Yukarıda açıklanan gerekçe ile 1 – Davacı yanın istinaf başvurusunun KABULÜ İLE ; ilk derece mahkemesi kararının HMK 353/1-a-4 ve 353/1-a-6 Maddeleri uyarınca KALDIRILMASINA 2-Yargılamaya devam olunması için dosyanın ilk derece mahkemesine GÖNDERİLMESİNE 3-İstinaf peşin harcının davacı yana iade edilmesine 4-Davacı yanın yaptığı istinaf yargılama giderleri olan başvuru harcı gideri 121,30 TL , tebligat gideri 16,20 TL, posta gideri 23,50 TL ki toplam 161,00 TL yargılama giderinin davalıdan tahsili ile davacıya ödenmesine 5-Duruşmasız inceleme yapılmış olmakla ücreti vekalet tayin ve takdirine yer olmadığına Dair; dosya üzerinde yapılan inceleme sonucu HMK 353/1 -a – 4 ve 6. bentlerine göre KESİN olmak üzere ve oy birliğiyle karar verildi. 15/11/2019

Menfi Tespit – Kambiyo Senetlerinden Kaynaklanan

T.C. KONYA BAM 6. HUKUK DAİRESİ
T.C.
KONYA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
6. HUKUK DAİRESİ

DOSYA NO :
KARAR NO :

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I

BAŞKAN :
ÜYE :
ÜYE :
KATİP :

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ :
TARİHİ :
NUMARASI :

İSTİNAF EDEN DAVACI :
VEKİLİ :

DAVALI :
VEKİLİ :
DAVA : Menfi Tespit (Bankacılık İşlemlerinden Kaynaklanan)

İSTİNAF KARARININ
KARAR TARİHİ : 25/06/2021
YAZIM TARİHİ : 01/07/2021
Davacı tarafından davalı aleyhine Konya Asliye … Ticaret Mahkemesinin… esas sayılı dosyası ile açılan menfi tespit davasında 31/03/2021 tarihinde tesis edilen karara karşı davacının istinaf kanun yoluna başvurması üzerine üye hakimin görüşleri alındıktan sonra dosya incelendi;

DAVA: Davacı vekili ilk derece mahkemesine sunduğu dava dilekçesinde özetle; müvekkili şirketin, …A.Ş’nin kredi kullanabilmesi amacıyla …. Ltd. Şti’nin keşideci, …’in lehtar ve ciranta olduğu çekleri ciroladığını, son cirantanın …A.Ş’nin olduğunu ve bu haliyle dava dışı …A.Ş’nin çekleri davalı … A.Ş’ye vererek kredi kullandığını, borcu ödemesi gereken üçüncü kişi …A.Ş’nin borcunu ödemediği için davacı şirketi, … ve … Şti. Konya … İcra Müdürlüğünün … Esas ve … Esas sayılı takip dosyalarıyla icraya

koyduğunu, çekleri bankaya vererek kredi kullanan ve son ciranta olan … A.Ş hakkında takip yapılmadığını, harici duyumlarına göre alacağın tahsil edilmiş olduğunu, müvekkili şirketin davalı bankaya herhangi bir borcunun olmadığını belirterek icra dosyalarına esas teşkil eden çeklerle ilgili olarak borçlu olmadıklarının tespitini talep ve dava ettikleri görülmüştür.

İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ: İlk derece mahkemesince 6100 sayılı HMK’nın 115 ve 6325 sayılı yasanın 18/A-2 maddesi gereğince dava şartı yokluğu nedeniyle usulden red kararı verildiği anlaşılmıştır.

İSTİNAF SEBEPLERİ: Davacı vekili istinaf dilekçesinde özetle; menfi tespit davalarında arabulucuya gitme dava şartı olmadığını, bu yönde Yargıtay 19. Hukuk Dairesinin 2020/85 E. 2020/454 K. sayılı içtihadının bulunduğunu ve içtihatta menfi tespit davalarında arabuluculuğun dava şartı olmadığının belirtildiğinden ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasını talep ettiği görülmüştür.

DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE:

Dava; menfi tespit talebine ilişkindir.
İstinaf incelemesi HMK 355. madde gereğince istinaf dilekçesinde ileri sürülen sebeplerle ve resen kamu düzenine aykırılık yönünden sınırlı olarak yapılmıştır.
Resmi Gazete’de 18/12/2018 tarihinde yayımlanan 7155 sayılı Kanun’un 20. maddesi ile

6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’na (TTK) eklenen dava şartı olarak arabuluculuk başlıklı 5/A maddesinde; “(1) Bu Kanunun 4 üncü maddesinde ve diğer kanunlarda belirtilen ticari davalardan, konusu bir miktar paranın ödenmesi olan alacak ve tazminat talepleri hakkında dava açılmadan önce arabulucuya başvurulmuş olması dava şartıdır” düzenlemesi ile, TTK’nın geçici 12. maddesinde; “(1) Bu Kanunun dava şartı olarak arabuluculuğa ilişkin hükümleri, bu hükümlerin yürürlüğe girdiği (01/01/2019) tarih itibarıyla ilk derece mahkemeleri ve bölge adliye mahkemeleri ile Yargıtay’da görülmekte olan davalar hakkında uygulanmaz” düzenlemesi getirilmiştir.

Bunun yanında, 6325 sayılı Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kanunu’na (HUAK) dava şartı olarak arabuluculuk başlıklı 18/A maddesi eklenmiştir. HUAK’ın 18/A-2 maddesinde, “Davacı, arabuluculuk faaliyeti sonunda anlaşmaya varılamadığına ilişkin son tutanağın aslını veya arabulucu tarafından onaylanmış bir örneğini dava dilekçesine eklemek zorundadır.

Bu zorunluluğa uyulmaması hâlinde mahkemece davacıya, son tutanağın bir haftalık kesin süre içinde mahkemeye sunulması gerektiği, aksi takdirde davanın usulden reddedileceği ihtarını içeren davetiye gönderilir. İhtarın gereği yerine getirilmez ise dava dilekçesi karşı tarafa tebliğe çıkarılmaksızın davanın usulden reddine karar verilir. Arabulucuya başvurulmadan dava açıldığının anlaşılması hâlinde herhangi bir işlem yapılmaksızın davanın, dava şartı yokluğu sebebiyle usulden reddine karar verilir.” düzenlemesi bulunmaktadır.

Menfi tespit davasında arabulucuya başvurunun zorunlu olup olmamasının incelenmesinde; öncelikle menfi tespit davasıyla ilgili genel bir açıklama yapılmasına ve ilgili yasa düzenlemelerin irdelenmesinde yarar vardır.
Gerçekte var olmayan bir borç ya da geçersiz bir hukuki ilişki nedeniyle icra takibine maruz kalması muhtemel olan veya icra takibine maruz kalan bir kimsenin (borçlunun) gerçekte borçlu bulunmadığını ispat için açacağı dava, menfi tespit olarak adlandırılmaktadır.

Menfi tespit davası 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu (İİK)’nın 72. maddesinde düzenlenmiştir. Bu maddeye göre, borçlu, icra takibinden önce veya takip sırasında borçlu bulunmadığını ispat için menfi tespit davası açabilir. Bu düzenlemeden de anlaşılacağı üzere menfi tespit davasında amaç bir hukuki ilişkinin veya bir hakkın gerçekten mevcut olmadığının tespitidir.

Başka bir deyişle hukuki bir yarar bulunması koşuluyla sonuçta alacak-borç ilişkisi doğuracak bir durumun olmadığının tespiti amaçlanır. Dayanılan hukuki ilişkinin gerçekten mevcut olmadığı icra takibine maruz kalmadan önce ileri sürülebileceği gibi icra takibinden sonra da ileri sürülebilir.

Borçlunun icra takibinden önce veya sonra menfi tespit davası açabilmesi için borçlu olmadığının tespitinde hukuki yararının bulunması şarttır. Borçlu belirtilen şekilde takipten önce veya sonra alacaklıya karşı bir menfi tespit davası açar; bu davayı kazanırsa, hakkındaki icra takibi dayanaksız kalır ve borcu ödemekten kurtulur. Ancak borçlu borcunu icra dairesine ödedikten sonra, artık menfi tespit davası açamaz. Bu halde borçlunun sırf borçlu olmadığının tespitinde hukuki bir yararı yoktur. Bundan sonra ödediği paranın geri alınması için bir dava açması söz konusu olur ki bu da istirdat davasıdır. (Yargıtay 3.Hukuk Dairesinin 02/05/2019 tarih 2017/7853 Esas- 2019/4067 Karar sayılı ilamı).

Daha önceden dairemiz yukarıda yapılan tespit ve açıklamalar gereğince; ticari davalarda, alacaklıya istirdat talebinde bulunması halinde arabulucuya başvurma zorunluluğu kabul edildiğine göre, menfi tespit davasında da öncelikli olarak bir alacağın varlığı tartışıldığı gözönünde bulundurularak, menfi tespit davalarında da arabulucuya başvurma dava şartının yerine getirilmiş olması gerektiği, aksi taktirde hak arama konusunda eşitlik kuralı ihlal edilmiş olacağı gerekçeleriyle, konusu bir miktar para olan alacak ve tazminat taleplerine ilişkin ticari davaların açılmadan önce arabulucuya başvurulmuş olması dava şartı olarak getirildiği gerekçeleriyle, ticari menfi tespit davalarında da HMK 114/2 maddesi gereğince arabuluculuk dava şartının yerine getirilmesi aranmış ise de Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 01/04/2021 tarihinde 2020/4396 Esas 2021/3198 Karar sayılı içtihadında; “………..

Bir ticari davanın açılmasından önce arabulucuya başvurulmuş olmasının dava şartı olabilmesi bazı koşulların gerçekleşmesine bağlıdır. Buna göre; (a) Öncelikle konusu, bir miktar paranın ödenmesi olmalı, (b) Sonra dava konusu olan bir miktar paranın ödenmesi için yapılan talep, bir alacak veya tazminat talebi olarak ileri sürülmelidir. Bu koşulların bulunması halinde dava açılmasından önce arabulucuya başvurulmuş olması, dava şartı olacaktır. Bu koşulların gerçekleşmediği ticari davalarda davanın açılmasından önce arabulucuya başvurulmuş olması, dava şartı olarak kabul edilmeyecektir.

Kanun maddesinin metni ve gerekçesi bu kadar açık ve net olup zorlamayla da olsa genişletici bir yorum yapılmasına elverişli değildir. Zaten ileri ve özgürlükçü hukuk düzenlerinde zorunlu ve emredici kuralların dar yorumlanması esastır. Menfi tespit davalarının ticari bir dava olduğu için TTK’nun 5/A maddesi kapsamına alınması ve böyle bir davayı açmak isteyen kişinin önce arabulucuya başvurmaya zorlanması, kanuna aykırı olduğu gibi sayısız hukuki sakıncalara da neden olacaktır. Bu itibarla kanun hükmünde öngörülen açık ifadelere rağmen dava şartı arabuluculuğun uygulama alanının genişletilmesi doğru değildir.

HMK’nın 106. maddesinde düzenlenen tespit davasının özel bir şekli olan menfi tespit davası, konusu bir miktar paranın ödenmesi olan alacak ve tazminat davası olarak nitelendirilemez. Bu dava sonucunda, borçlunun borçlu olmadığının anlaşılması halinde borçlu olunmayan kısım belirtilmek suretiyle olumsuz tespit hükmü kurulmaktadır. Menfi tespit davasının istirdat davasına dönüştüğü hâllerde dahi olumsuz tespit hükmü kurulması gerekmektedir.

Başka bir deyişle, menfi tespit davasının niteliği gereği verilen kararlarda, yalnızca davacının borçlu olup olmadığı belirlenmekte, borçlu olmadığı kısma ilişkin olumsuz tespit hükmü kurulmaktadır. Bu hüküm, herhangi bir alacağın tahsilini gerektirir nitelikte bir ilam olmadığından esasa yönelik olarak İİK’nın 32. maddesi uyarınca doğrudan ilamların icrası yolu ile takibe konulamaz.

Oysa arabuluculuk sonucu verilen kararlar ilam hükmünde olup, cebri icra yoluna başvurulabilecek niteliktedir. Ancak menfi tespit davaları sonucunda verilen hükümler esasa yönelik olarak cebri icraya konu edilip infaz edilemeyeceğinden, ticari davalarda arabuluculuğa başvuruyu dava şartı olarak öngören madde hükmünün amaçsal yorumundan Yasa Koyucu’nun bilinçli olarak menfi tespit davalarını arabuluculuk dava şartına tabi tutmadığı anlaşılmaktadır. Bu durumda mahkemece arabulucuya başvurulmadığından davanın dava şartı yokluğundan reddine karar verilmesi doğru görülmemiştir…” gerekçesiyle ticari nitelikteki menfi tespit davalarında, davacının,

dava açmadan önce 6102 sayılı TTK’nın 5/A maddesi kapsamında dava şartı arabulucuya başvurmadan açılan davada ilk derece mahkemesince, dava şartı arabulucuya başvurulmadan açıldığı gerekçesiyle, usulden verilen ret kararına karşı, aynı nedenle yapılan istinaf başvurusunun reddine ilişkin kararı bozarak kaldırdığı, aynı dairenin benzer içerikli istikrarlı kararları (2020/6050 E. 2021/4519 K., 2020/6031 E. 2021/3835 K. vs.) nazara alındığında; menfi tespit davalarında arabuluculuk dava şartının aranmayacağı bu nedenle davanın esasına ilişkin delillerin toplanmasından sonra

değerlendirme yapılması gerekirken; dava şartı yokluğu nedeniyle davanın usulden reddine karar verilmesi hukuka uygun görülmediğinden, davacının istinaf talebinin kabulüne, HMK’nın 353/1.a.4 maddesi gereğince; ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına, dava dosyasının esasa ilişkin delillerin toplanmasından sonra değerlendirme yapılmak üzere ilk derece mahkemesine gönderilmesine ilişkin aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.

HÜKÜM:Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;

1- Davacının istinaf talebinin KABULÜ ile Konya Asliye … Ticaret Mahkemesinin … tarih … Esas … Karar sayılı KARARININ KALDIRILMASINA,
2-Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 353/1-a maddesi gereğince dosyanın ilk derece mahkemesine GÖNDERİLMESİNE,
3- İstinaf başvurusunda bulunan davacı tarafından yatırılan 59,30 TL istinaf karar harcının talep halinde davacıya iadesine,
4- İstinaf incelemesi sırasında duruşma açılmadığından ücret-i vekalet ile ilgili hüküm kurulmasına yer olmadığına,
5- İstinaf başvurusunda bulunan davacı tarafından yapılan istinaf yargılama giderlerinin ilk derece mahkemesince yeniden verilecek kararda dikkate alınmasına,
6- Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 359/3 maddesi gereğince; kararın tebliğ işlemlerinin ilk derece mahkemesi tarafından yapılmasına,
Dair, dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda 25/06/2021 tarihinde oybirliği ile HMK’nın 353/1-a maddesi gereğince kesin olarak karar verildi.

Menfi Tespit – Kambiyo Senetlerinden Kaynaklanan

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu